Psikanaliz ve Psikanalitik Psikodrama
Önsöz
Psikanalizin, hastanın divana uzanmış halde serbest çağrışım yaptığı, analistin ise arkasındaki koltukta oturarak dalgalanan bir dikkatle onun söylediklerini dinlediği klasik biçimine ulaşmak bir günde olmamıştır. Bu biçime ulaşmak için çok uzun ve yavaş ilerleyen bir klinik gözlem ve kuramsallaştırma çalışmasından geçmek gerekmiştir. Psikanalitik kuram, onu sürekli yeni araştırma alanlarına açan ve bu araştırmalar aracılığıyla bir sürü yeni fikirler ve uygulamaların yeşermesini sağlayan deneyimlerle zenginleşir. İşte psikanalitik psikodrama da bu türden arayışların sonucunda ortaya çıkmıştır.
İlk başlarda çocuk ve ergen gibi, sözelleştirme güçlüğü olan hastalarda analitik bir yöntemin kullanılmasını sağlamak amacıyla gerçekleştirilen çerçeve düzenlemeleri olarak ele alınmış; ancak simgeleştirme sorunu olan yetişkinlere de uygulanıldığında analitik psikodramanın ne denli güçlü bir psikoterapi yöntemi olduğu anlaşılmıştır.
Psikanalitik psikodrama, çoğu noktalarda birbirine karşıt iki düşünce akımının, psikodrama ve psikanalizin buluşmalarının bir meyvesi olarak ortaya çıkmıştır.
Psikodrama, Viyanalı ruh hekimi Jacob Levi Moreno’nun 1920’li yıllarda geliştirmeye başladığı ve çocuktaki “yaratıcı kendiliğindenlik” ile tiyatrodaki katartik unsura dayanan bir psikoterapi yöntemidir. Üzerine oturduğu kuram, “her şeyin eylem olduğu ve kişinin kendisini eylemlerinde tanıyabileceği, yaratıcılığını ketleyen düğümlerin ancak eylem sırasında katarsis ile ve o an kişinin kendiliğindenliğinden fışkıran yeni davranışlarla çözebileceği” görüşünü içerir. “Bana anlatma, göster” cümlesi Moreno’nun şiarı olmuştur.
Freud’ün psikanalitik kuramı ise histerik söylemin bedensel ifade biçimindeki, yerini salt söze bırakan kopuşa dayanır. Freud’ün felsefesi ve bir bakıma dünya görüşü sözün öncüllüğü ile belirlenmiştir. İnsan gelişim içinde bir varlıktır; düşüncelerinin dolayısıyla da eylemlerinin önüne hiçbir engel koymayan ilkel toplumların bireylerinden, eylemin bastırıldığı ve bunun yerini fikirlerin, düşüncelerin yani simgeselleştirmenin aldığı gelişmiş toplumların bireylerine doğru giden bir gelişmedir bu. Freud kuramının temeline düşlemi yerleştirirken içsel gerçeklik ve aktarımı araştırmalarının temel nesneleri haline getirmiş ve çocukluk travmalarının gerçekliği ile bu travmatik anıların anımsanmaları sonucu ortaya çıkan boşalım düşüncesini terk etmiştir. Bunun sonucunda analiz yöntemi, eylem yerine içsel-ruhsal dünyanın ön plana çıkarılması amacıyla şimdiki divan ve arkadaki görülmeyen analist şeklinde biçimlenmiştir. Analizde beden devreye sadece duyguların ifade edildikleri yer olarak girer; ancak duygular ve temsiller arasındaki bağın kurulması, aynı zamanda dirençlerin kaldırılıp değişime yol açılması işlevleri söze yüklenmiştir.
Moreno’nun psikodrama yöntemi, bu anlamda tümüyle zıt bir yerde konumlanmaktadır. 1912’de Freud’le Viyana Üniversitesi psikiyatri kliniğindeki bir karşılaşmalarında kendisine “sizin ulaştığınız yerde ben başlıyorum” demiştir. “Siz insanlarla muayenehanenizin yapay ortamında karşılaşıyorsunuz bense sokakta, kendi evlerinde, alıştıkları çevrelerde onlarla buluşuyorum. Siz onların rüyalarını çözümlüyorsunuz bense onlara yeniden düş görme cesaretini aşılıyorum”. Gerçekten de Moreno için eylem insanın gizil yeteneklerini gün yüzüne çıkartan tek unsurdu. Çeşitli zorlukları olan bu insanları düşündüklerinden çok daha ileri bir yere taşımak ve bu şekilde onlara o ana kadar haberdar olmadıkları seçenekleri göstermek ancak oyun aracılığıyla olabilirdi.
Süreklilik mi? Farklılık mı? Karşıtlık mı? Birbirini dışlamak mı? İşte psikanalitik psikodrama tam da bu belirsizlik ve çelişkilerden beslenerek serpilecektir.
Winnicott “psikoterapi, birbirleriyle kesişen iki oyun alanında yer alır : hastanın ve terapistin oyun alanları” der. Bir psikoterapi seansında aslında biz kiminle muhatabız? Birlikte oynayan iki kişi ile. O zaman, oyunun olanaksız olduğu durumda terapistin işi hastayı oyun oynayamadığı bir durumdan bunu yapmayı becerdiği bir duruma taşımak olacaktır”.
Bu geçişte psikanalitik psikodramanın rolünün çok önemli olduğunu düşünüyorum; Pontalis’in de belirttiği gibi tipik analiz tedavisinde analizana satır arasında verilen mesaj “hatırla ve çağrışım yap” ise psikanalitik psikodramadaki mesaj da “davran ve konuş”tur.
Ülkemizde Moreno’nun geliştirmiş olduğu psikodrama çalışmaları 1980’lerden beri süregelmekte olup, psikoterapi alanında çalışanların formasyonunda çok önemli bir rol oynamıştır. Psikanaliz ve psikodrama arasında bir bağ kurmak amacıyla, İstanbul Psikanaliz Derneği, 2010 yılında Psikanalitik Psikodrama Günleri’ni düzenledi ve bu etkinliğe Fransa’da Bireysel Psikanalitik Psikodrama alanında çalışan psikanalistlerin yanı sıra ülkemizde psikodrama uygulayıcısı ve eğitmeni olarak çalışan değerli meslektaşlarımızı davet etti.
Derginin bu sayısında hem bu etkinlik sırasında yapılan sunumları hem de İstanbul Psikodrama Günlerinde gerçekleştirilmiş ve psikanalizi de yakından ilgilendiren bazı konuşmaların metinlerini bulacaksınız.
Yazıların ilginizi çekmesini ve kimilerinizde psikanalitik psikodrama konusunda uzmanlaşma yönünde bir merak ve arzu uyandırmasını dilerim. Keyifli okumalar.
Zehra Karaburçak Ünsal
içindekiler
- sunuş - Talat Parman
- önsöz - Zehra Karaburçak Ünsal
- bireysel psikanalitik psikodrama nedir? - Patrick Delaroche / çeviren: Zehra Karaburçak Ünsal
- oyun ve narsisizm: psikodramada ikiz kavramı - Yves Manela / çeviren: Zehra Karaburçak Ünsal
- ergenlikte psikanalitik psikodrama - Michel Weinstadt / çeviren: Zehra Karaburçak Ünsal
- gölgeler sahneye çıkınca - Nevzat Uçtum Muhtar - Hülya Deniz
- psikodrama ve evlat edinme - Agnès Lauras Petit / Çeviren: Zehra Karaburçak Ünsal
- geçiş süreci ve psikodrama - Nevin Eracar
- psikoterapide zaman, mekân, sınır ve öfke - Behice Boran
- psikodramanın türkiye’ye gelişi ve gelişimi - Arşaluys Kayır
dosya ötesi
- yaşlanmanın gücü üzerine - François Villa / çeviren: Özen Alemdar
- psikanalizde “yeni” olan nedir? - Talat Parman
- gerçeğin kuramına giriş - Ceylin Özcan
ingilizce özetler
etkinlikler